ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
1. | Roküronyum ve atraküryum kullanımında klinik gözlem veya sinir kas kavşak monitorizasyonu ile ekstübasyon sonrası rezidüel kürarizasyonun karşılaştırılması Comparison of residual curarization after extubation with clinical observation using either rocuronium or atracurium Ayşe Hancı, G Ulufer Sivrikaya, Birsen Ekşioğlu, Leyla T Kılınç, Melahat K. ErolSayfalar 1 - 7 Amaç: Çalışmamızda, neostigminle antagonize edilen roküronyum ve atraküryum sonrası, klinik gözlem veya sinir kas kavşak monitorizasyonu ile ekstübasyonda postoperatif rezidüel kürarizasyonun karşılaştırılması amaçlandı. Yöntemler: Elektif abdominal histerektomi operasyonu planlanan ASA I-II grubundan 60 olgu randomize olarak: roküronyum (0.6 mg.kg-1) uygulanması ve klinik gözleme göre (Grup RK) veya Train of Four (TOF) ratio >0.7 olduğunda (Grup RT) ekstübasyonu planlanan; atraküryum (0.5 mg.kg-1) uygulanması ve klinik gözleme göre (Grup AK) veya TOF ratio >0.7 olduğunda (Grup AT) ekstübasyonu planlanan olgular olacak şekilde dört gruba ayrıldı. Operasyon bitiminde tüm olgularda neostigminle antagonizasyon yapıldı. TOF değerleri, ekstübasyonda ve sonrasında 1, 3, 5 ve 10. dk.larda, operasyon ve anestezi süreleri; toplam fentanil, nöromüskuler bloker, neostigmin dozları hesaplandı. Bulgular: Demografik özellikler; operasyon ve anestezi süreleri; kullanılan toplam fentanil, NMB ve neostigmin dozu dört grupta benzerdi. Klinik gözleme göre ekstübe edilen olgularda ekstübasyonda olguların hepsinde TOF oranı < 0.7 bulundu. TOF değerleri; Grup RK’da Grup RT’ye göre tüm zamanlarda; Grup AK’da Grup AT’ye göre ekstübasyon, 1. ve 3.dklarda anlamlı olarak düşüktü (p<0.05). Grup RK’da TOF değeri Grup AK’ya göre ekstübasyonda anlamlı olarak düşük (p<0.05) olmakla birlikte, diğer ölçüm zamanlarında arada anlamlı fark bulunmadı. Olguların tamamına bakıldığında, klinik gözleme göre ekstübe edilen olgularda TOF≥0.7 ve ≥0.9 olma süreleri sırasıyla 5.dk ve 10.dk, TOF monitorizasyonuna göre ekstübe edilen olgularda TOF≥0.9 olma süresi 5.dk olarak bulundu (p<0.05). Sonuç: Çalışmamızda TOF monitorizasyonunun rezidüel kürarizasyonu tesbit etmede ve önlemede yararlı bir yöntem olabileceği ve neostigminle antagonizasyon sonrası rezidüel blok sıklığının roküronyum veya atraküryumla benzer olduğu sonucuna varıldı. |
2. | Multinodüler guatr nedeniyle tiroidektomi uygulanan hastalarda insidental papiller tiroid mikrokarsinom olgularımız ve tedavisi Treatment of incidental papillary microcarcinoma in patients whom underwent thyroidectomy because of multinodular goiter Bülent Çitgez, Mehmet Uludağ, Gürkan Yetkin, Sinan Karakoç, Ismail Akgün, Fevziye Kabukçuoğlu, Hamdi ÖzşahinSayfalar 8 - 12 Amaç: Multinodüler guatr (MNG), endemik guatr bölgesi olan ülkemizde en sık tiroid operasyon endikasyonudur. MNG nedeniyle opere edilen ve patoloji incelemelerinde insidental papiller mikrokarsinom saptanan olguları incelemeyi amaçladık. Yöntem: Haziran 2006 ile Ocak 2010 tarihleri arasında selim nedenlerle operasyona alınan 362 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Tek taraflı nodülü olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Preoperatif tümör olduğu bilinen ve ince iğne aspirasyon biopsi (İİAB) sonucunda patolog tarafından frozen istenen, postoperatif 1 cm’den büyük olan ve 1 cm’den büyük tümöre eşlik eden papiller mikrokarsinomlar çalışma dışı tutuldu. Patolojik tanısı papiller mikrokarsinom gelen hastaların demografik özellikleri, histopatolojik sonuçları ve postoperatif tedavileri incelendi. Bulgular: Toplam 347 hastaya total tiroidektomi, 15 hastaya totale yakın tiroidektomi uygulandı. Histopatolojik incelemede 14 (%4) hastada papiller mikrokarsinom saptandı. 14 hastanın tümü kadındı. Yaş ortalaması 58,07 (36-73) olarak saptandı. Tümör ortalama boyutu 3,7 mm (1-8) olarak hesaplandı. Sadece bir olguda kapsül invazyonu ve aynı olguda multifokalite saptandı. On dört olguda total tiroidektomi uygulandığından ek bir cerrahi girişim planlanmadı. Tüm olgulara supresyon tedavisi uygulanırken sadece bir olguya kapsül invazyonu ve multifokal olması nedeniyle radyoizotop ablasyon (RAI) tedavisi uygulandı. Sonuç: Papiller mikrokarsinomun klinik seyri çok iyi olabilmesine rağmen, nadiren uzak metastazlarla saptanabilirler. Papiller mikrokarsinomun atlanmaması ve ikinci bir cerrahi girişimi engellemek için MNG ön tanısı olan hastalarda total tiroidektominin uygun bir tedavi olduğunu düşünmekteyiz. |
3. | Türkiye’nin üç farklı bölgesinde ilköğretim okulu öğrencilerinde kilo fazlalığı, obezite ve boy kısalığı sıklığı The frequency of overweight, obesity and short stature among primary school students in three different regions of Turkey Petek Genç Kayıran, Tolga Taymaz, Sinan Mahir Kayıran, Nihal Memioğlu, Bahar Taymaz, Berkan GürakanSayfalar 13 - 18 Amaç: Bu çalışmanın amacı ülkemizin üç farklı bölgesinde İstanbul, Iğdır ve Muğla illerine bağlı belde ve köylerde yapılan okul taramaları sırasında çocukların büyüme durumları değerlendirilerek boy kısalığı, kilo fazlalığı ve obezite sıklığını incelemektir. Gereç ve Yöntem: İstanbul ili, Şile ilçesine bağlı 1 köy okulunda, Iğdır ili Karakoyunlu ilçesine bağlı 6 köy okulunda ve Muğla ili Göcek ilçesi ilköğretim okulunda sağlık taraması sırasında muayene edilen 1134 öğrenci boy kısalığı, kilo fazlalığı ve obezite açısından incelenmiştir. Bulgular: Çalışmada toplam 116 (%10,2) çocuğun boyunun yaşına göre 3. persentilin altında olduğu görüldü. Tüm bölgelerdeki çocukların 123’ünün (%10,8) fazla kilolu, 60’ının (%5,3) obez olduğu görüldü. Bölgelere göre kilo fazlalığı sıklığı Şile-İstanbul’da %16,1, Karakoyunlu-Iğdır’da %3,7, Göcek-Muğla’da %17,5, obezite sıklığı ise sırasıyla %5,4, %0,9, %10,1 bulundu. Sonuç: Ülkemizin üç farklı coğrafi bölgesinde boy kısalığı ve obezite sıklığını farklı bulduk. Ülkemizde boy kısalığı ve obezite sıklığını değerlendirirken, sosyoekonomik yönden benzer ve farklı bölge verilerinin ayrı ayrı incelenmesinin daha uygun olacağını düşünmekteyiz. |
4. | Mandibula kırıklı 112 olguda klinik deneyimlerimiz Our clinic experience in 112 case with mandibular fractures Özay Özkaya, Semra Karşıdağ, Ayşin Karasoy Yeşilada, Mahmut Ulvi Kayalı, Kemal Uğurlu, Lüftü BaşSayfalar 19 - 23 Amaç: Maksillofasyal travmalarda, mandibula kırıkları nasal kırıklardan sonra ikinci en sık karşılaşılan kırıklardır. Mandibula kırıkları, çiğneme ve konuşma gibi fonksiyonlarının dışında, yüzün 1/3 alt bölümünün estetik görünümünde de önemlidir. Bu çalışmanın amacı mandibula kırığı nedeniyle kliniğimizde tedavi edilen hastaların demografik özelliklerinin, uygulanan tanı ve tedavilerin literatür ile karşılaştırılarak değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntemler: Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniğinde Ocak 2002 - Mayıs 2008 yılları arasında mandibula kırığı nedeniyle yatırılarak tedavi edilen toplam 112 hasta, yaş, cinsiyet, etiyoloji, kırık tipleri, uygulanan tedavi yöntemlerini ve tedavi sonuçları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların kadın/erkek oranı: 1/ 2.8 ve yaş ortalaması 27.6 idi. Hastaların %65’inde yaralanma nedeni trafik kazaları ve %27 sinde izole simfiz fraktürü mevcuttu. Hastaların %80’inde açık redüksiyon ile plak vida ile rijit fiksasyon yapıldı. Kondil, subkondil, alveol ve deplase olmayan simfiz kırığı olan diğer hastalara ise kapalı redüksiyon ile intermaksiller fiksasyon uygulanmıştır. Kapalı redüksiyon uygulanan hastaların % 18’inde, açık redüksiyon ile plak vida ile rigit fiksasyon uygulanan hastaların %8.8’inde komplikasyon tespit edildi. Malokluzyon, plak enfeksiyonu ve nonunion gözlenen komplikasyonlardı. Sonuç: Sıklıkla karşılaşılan mandibula kırıklarının, dikkatlice incelenip, en uygun tedavinin en kısa sürede uygulanması başarıyı etkileyen en önemli sebeplerdir. Seçilecek tedavide hastaya ait sebepler dışında hekimin tecrübesi de önemlidir. Açık redüksiyon ve rigit fiksasyon, tecrübeli ekiplerce yapıldığında komplikasyon oranı kapalı redüksiyon ile onarımdan daha az olabilmektedir. |
OLGU SUNUMU | |
5. | Prematüre doğumun nadir bir nedeni: Gebeliğin idiyopatik anaflaksisi A rarely cause of premature birth: idiopathic anaphylaxis of pregnancy Emrah Can, Sinan Uslu, Ali Bülbül, Muhittin Çelik, Fatih Bolat, Serdar CömertSayfalar 24 - 26 Anafilaksi gebelik döneminde anne ve fetüs için ciddi etkileri olabilen, nadir bir prematüre doğum nedenidir. Gebelik sırasında anafilaksi nadirdir ancak potansiyel olarak anne ve bebek için yaşamı tehdit eden bir olaydır. Anaflakside, maternal ve fetal mortalite ve morbidite, uygun resusitasyon uygulaması ve sezaryen doğumla engellenebilmektedir. Epinefrin gebe olmayan kişilerde anaflakside vazopressör ajan olarak iyi bir seçim olmasına karşın, gebelikte fetal-plasental dolaşım için risk oluşturabilmektedir. 28 yaşında anne, anaflaktik reaksiyon ve fetal disstres tanıları ile yatırıldı. Acil tedavisi epinefrin ve steroid ile yapılan annenin, otuzüç gebelik haftasındaki bebeği acil sezaryenle doğurtuldu. Annede doğumu indükleyen anaflaktik reaksiyonun etiyolojisi tespit edilemedi. Gebelikteki idyopatik anaflaksi olgularında, doğum zamanı ve doğum yöntemi günümüzde tartışmalı olmakla birlikte hızlı ve etkin bir yönetim uygulanması yenidoğan ve anne sağkalımını olumlu etkileyebilir. |
6. | Üç günlük yenidoğanda distal renal tubuler asidoz: Olgu sunumu Distal renal tubular acidosis of three days old newborn: a case report Emrah Can, Ali Bülbül, Sinan Uslu, Fatime Moustafa, Fatih Bolat, Gül Şumlu ÖzçelikSayfalar 27 - 29 Distal renal tubuler asidoz (dRTA), metabolik asidoz, alkali idrar, hipopotasemi veya hiperpotasemi ve hiperkalsiüri ile karakterize genetik bir hastalıktır. Klinik olarak gelişme geriliği, poliüri, dehidratasyon, kusma ve hipotoni ile birlikte psikomotor gelişme geriliği görülür. Nefrokalsinoz ve/veya ürolitiyazis, hiperkalsiürinin sık komplikasyonları olup böbrek yetmezliği kliniğine neden olabilir. Postnatal üç günlük yenidoğan ateş ve halsizlik yakınmaları ile getirildi. Metabolik asidozu tespit edilen olgunun kan gazında pH: 6.89, PCO2: 32.8, PO2: 40.7, HCO3: 6.2, BE – 26.2 idi. Anyon açığı normal idi. İdrar pH: 7 saptandı. Üriner sistem ultrasonografisinde grade 2-3 nefrokalsinoz saptandı. BERA incelemesinde sağ kulakta tek taraflı işitme kaybı saptandı. Bir yenidoğan olgusunda yaşamın ilk günlerinde metabolik asidoz varlığında mutlaka elektrolit değerleri ile birlikte anyon açığı hesaplanmalı ve idrar pH’si kontrol edilmelidir. Bu sayede renal tubuler asidoz olgularının erken tanı ve tedavisi mümkün olabilir. |
7. | Ekinizmin sık rastlanmayan etyolojisi: Intramusküler hemanjiom (Olgu sunumu) An uncommon ethiology of equinizm: intramusculer hemangioma (case report) Murat Gül, Sami Sökücü, Yavuz Kabukçuoglu, Fevziye Kabukcuoğlu, Ufuk ÖzkayaSayfalar 30 - 34 Intramusküler hemanjiom sık rastlanmayan benign bir lezyon olup, tüm hemanjiomların % 0,8’ ini oluşturur. Klinik şikayet olarak anatomik lokalizasyonuna göre ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığı görülebilir ancak kesin tanı için histopatolojik değerlendirme gerekir. 13 yaşında erkek çocuğu hastanemize, sağ baldırında son 5 yıldır ağrı ve şişlik şikayetiyle başvurdu. Hastanın en belirgin şikayeti ise giderek daha da belirgin hale gelen tek taraflı parmak ucunda yürüme idi. Radyolojik değerlendirmeler sonrasında konulan intramusküler hemanjiom tanısı, tru-cut biyopsi ile doğrulandı. Tümörün gastrokinemius kasında kontraktüre neden olduğu ve bu sebeple sekonder düşük ayak deformitesi gelişmiş olduğu görüldü. Tümör radikal cerrahi ile eksize edildi. Gastrokinemius kası Vulpius prosedürü ile uzatıldı. 3 yıllık takipte lokal rekürrens bulgusu saptanmadı. Son yapılan klinik kontrolünde hastanın normal yürüyüş paternine kavuşmuş olduğu görüldü. Yazımızda nadir görülen bu tümör ve klinik bulgusu ile ilgili klinik tecrübemizi paylaşmak istedik. |