Amaç: Lenfadenopati (LAP) çocukluk çağında sık karşılaşılan bir klinik bulgudur. Çoğunlukla reaktif ve iyi seyirli olup etyolojisinde çocukluk çağı kanserleri nadiren yer alır. LAP nedeniyle izlenen hastalar arasındaki kanser sıklığı merkezlere göre farklılık gösterir. Birinci basamakta hastaların çok az bir bölümü kanser tanısı alırken onkoloji polikliniği gibi referans merkezlerinde sıklık artar. Hastaların kanser riski açısından yeterince değerlendirilmeden sevk edilmesi, referans merkezlerindeki kanser oranını azaltır. Çalışmamızda, LAP nedeniyle çocuk onkoloji polikliniğine gönderilen hastaların klinik, laboratuvar özelliklerinin ve kanser sıklığının araştırılması amaçlandı.
Hastalar ve Yöntem: Çocuk onkoloji polikliniklerimize Ocak 2014-Aralık 2016 arasında başvuran LAP’lı hastaların kayıtları geriye dönük olarak inceledi. Yaş, cinsiyet, yakınma süresi, uygulanan tedavi, sistemik belirti ve bulgular, lenf nodunun özellikleri, laboratuvar sonuçları kaydedildi; kanser sıklığı hesaplandı.
Bulgular: Yaşları 4 ay-17 yaş arasında (ortanca 6 yaş) değişen, 34 kız, 100 erkek 134 hasta çalışma grubunu oluşturdu. Lenf nodlarının %98’i bölgesel, bunların % 87’si baş-boyun bölgesinde olup, fizik muayenede boyutları 0.5-5 cm arasında değişiyordu (ortanca 2 cm). Olguların 21’ine (% 15.6 ) biyopsi yapıldı. Patolojik incelemede dört hastada LAP dışı nedenler (perfore epidermal kist, lenfanjiom, pilomatrikoma, ektopik timus) saptandı. Diğer biyopsilerin dokuzu reaktif LAP, dördü lenfadenit, dördü Hodgkin lenfoma tanısı aldı. Kanser tanısı alan tüm hastalarda LAP boyutu 2,5 cm’den büyük ve LAP saptandıktan sonra geçen süre dört haftadan uzundu. Bu olguların üçünde LAP’a sistemik bulgular eşlik ediyordu.
Sonuç: Kanser şüphesi ile çocuk onkolojisi polikliniğine gönderilen LAP’lı hastaların yalnızca % 3’ü kanser tanısı aldı. Bu oran diğer pediatik onkolojiBir referans merkezi için çok düşük olan bu oran, birinci basamak sağlık merkezlerinde izlenebilecek hastaların yeterince değerlendirilmeden ve risk faktörleri gözetilmeden onkoloji polikliniğine yönlendirildiğini düşündürdü. (SETB-2018-05-075)
Objectives: In our study, we aimed to investigate the clinical characteristics and cancer frequency in patients referred to our pediatric oncology outpatient clinic for lymphadenopathy.
Methods: The charts of patients admitted to our pediatric oncology outpatient clinics for lymphadenopathy between January 2014, and December 2016 were retrospectively reviewed in this study. Age, gender, duration of complaints, previous therapies, systemic signs and symptoms, lymph node characteristics and laboratory findings were recorded. The frequency of malignancy was calculated.
Results: One hundred thirty-four patients (34 girls) with a median age of six years (range four months-17 years) were included in our study. The majority of the patients (98%) had localized lymphadenopathy and the head and neck region was the most common site of involvement (87%). The median long-axis diameter of lymph nodes ranged between 0.5 cm and 5 cm (median 2 cm) by physical examination. Twenty-one patients (15.6%) had lymph node biopsy. Four patients had ruptured epidermal cyst, lymphangioma, pilomatricoma and ectopic thymus. Of the other biopsies, nine patients were diagnosed with reactive LAP, four with lymphadenitis, and four with Hodgkin’s disease. The lymphoma patients had lymph node size greater than 2.5 cm and the duration of lymphadenopathy was longer than four weeks. Three out of four patients had systemic clinical findings accompanying lymph node enlargement.
Conclusion: Three percent of the patients with lymphadenopathy who were referred for suspected malignancy received a cancer diagnosis. This rate, which is too low for a reference center, suggested that the patients might be referred to the pediatric oncology outpatient clinic without a thorough evaluation in primary health care.