Objectives: This study aimed to evaluate the etiology, clinical characteristics, and outcomes of mesenteric lymphadenopathy (ML) in children, with an emphasis on its clinical significance and management strategies.
Methods: This cross-sectional, single-center study was conducted between July 2016 and May 2017 and included pediatric patients aged 1 month to 18 years diagnosed with ML via abdominal ultrasonography. Patients with malignancies, acute infections, ongoing corticosteroid or antibiotic treatment, or incomplete follow-up were excluded. Data collection included demographic, clinical, and laboratory findings. Statistical analyses were performed using IBM SPSS Statistics version 25. The Mann–Whitney U test was used for comparisons of numerical variables between groups, while the chi-square and Fisher’s exact tests were applied for categorical variables. A p-value less than 0.05 was considered statistically significant.
Results: A total of 106 patients were included with a median age of 7.4 years (range: 8 months–16.4 years), of whom 55.7% were male. The majority (63%) were aged 6–11 years. Abdominal pain was the most common symptom (64.2%), and 99.1% of the ML cases were localized in the right lower quadrant. At 1-month follow-up, lymph node sizes regressed to normal in 71.7% of cases, while 28.3% remained pathological. Antibiotic use did not significantly affect lymph node regression. At 6 months, no new symptoms or diagnoses were reported in the 91 patients contacted. ML was most often idiopathic (76.4%), with secondary causes including gastrointestinal and respiratory infections, acute abdomen, and Familial Mediterranean Fever.
Conclusion: In children, ML is predominantly benign and self-limiting, and in most cases, it resolves without medical intervention. Although its association with symptoms such as abdominal pain may cause anxiety in parents, careful monitoring of patients can prevent unnecessary interventions. This study underscored the importance of conservative management and highlighted the need for further research with larger cohorts and extended follow-up periods to explore rare etiologies and long-term outcomes.
Amaç: Bu prospektif çalışma, çocuklarda mezenterik lenfadenopatinin (ML) etiyolojisi, klinik özellikleri ve sonuçlarını değerlendirerek, klinik önem ve yönetimi konusunda stratejiler geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Gereç ve Yöntemler: Prospektif Kesitsel ve tek merkezli olan bu çalışma Temmuz 2016 ve Mayıs 2017 tarihleri arasında yürütülmüştür. Abdominal ultrasonografi ile ML tanısı konulan 1 ay-18 yaş arası çocuk hastaları içermektedir. Malignite, akut enfeksiyon, devam eden kortikosteroid veya antibiyotik tedavisi alan ve takibe gelmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastaların demografik, klinik ve laboratuvar verileri toplandı ve analiz edildi. İstatistiksel analiz SPSS versiyon 25 kullanılarak yapıldı. Gruplar arasında sayısal değişkenlerin karşılaştırılması için Mann-Whitney U testi kullanılırken, kategorik değişkenler için ki-kare ve Fisher's exact testleri uygulandı. P-değerinin 0.05'ten küçük olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular: Ortanca yaşı 7,4 yıl (8 ay-16,4 yıl) ve %55,7'si erkek olan toplam 106 hasta çalışmaya dahil edildi. Çoğunluğu (%63) 6-11 yaş arasındaydı. Karın ağrısı en sık görülen semptomdu (%64,2). ML vakalarının %99,1'i sağ alt kadranda lokalize idi. 1 aylık takip sonucunda lenf nodu boyutları vakaların %71,7'sinde normale gerilerken, %28,3'ünde patolojik boyutta kaldı. Antibiyotik kullanımı lenf nodu boyutlarında önemli bir değişiklik yapmamıştır. Altı aylık takip sonucunda 91 hastada yeni semptom veya tanı bildirilmemiştir. ML çoğunlukla idiyopatikti (%76,4); ikincil nedenler arasında gastrointestinal ve solunum yolu enfeksiyonları, akut karın ve Aailesel Akdeniz Aateşi yer alıyordu.
Sonuç: Çocuklarda ML çoğunlukla iyi huylu ve kendi kendini sınırlayan bir hastalıktır. Çoğu vaka hiçbir tıbbi müdahale olmaksızın normale gerilemektedir. Karın ağrısı gibi semptomlarla birlikte olması ebeveynlerde anksiyeteye neden olsa da, hastaların dikkatli takip edilmesi ile gereksiz müdahaleler önlenebilir. Bu çalışma, konservatif tedavi yaklaşımının önemini vurgulamakta ve nadir görülen etiyolojilerin yanı sıra uzun vadeli sonuçların daha iyi anlaşılabilmesi için, daha geniş hasta kohortları ve daha uzun takip süreleriyle yürütülecek ileri araştırmalara ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymaktadır. (SETB-2025-01-07)