ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
1. | Kliniğimizde gerçekleştirilen histerektomi olgularının değerlendirilmesi Evaluation of hysterectomy cases in our clinics Burcu Dinçgez, Ebru Inci Coşkun, Yavuz Tahsin AyanoğluSayfalar 35 - 38 Amaç: Kliniğimizde uygulanan histerektomi operasyonlarını, hastaların demografik özellikleri ile birlikte klinik açıdan değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde Ocak 2003-Haziran 2010 tarihleri arasında histerektomi operasyonu uygulanan 949 hastanın demografik ve klinik özellikleri retrospektif olarak değerlendirildi. Sonuç: Çalışmaya alınan tüm hastaların yaş ortalaması 50.54±9.5 olup, vaginal yaklaşımla yapılan histerektomilerde yaş ortalaması 60.10±10.20’dir. Tüm histerektomilerin %13.17’si vaginal histerektomi olup, total abdominal histerektomi ise tüm histerektomilerin %86.83’sini oluşturmaktadır. Histerektomi endikasyonları sıralamasında 311 (%32.77) ile myoma uteri ilk sırada yer almakta, bunu 139 (%14.65) hasta sayısı ile adneksiyal kitleler izlemektedir. Jinekolojik maligniteler ise endikasyonların %6.74’ünü oluşturmaktadır. Hem vaginal (%0.8’nde) hem abdominal histerektomi (%0.12’sinde) grubunda 1’er hasta olmak üzere toplam 2 hastada mesane onarımı gerektiren mesane yaralanması gerçekleşmiştir. Barsak yaralanması tüm vakaların %0.52’sinde görülmüştür. Yorum: Kliniğimizde abdominal histerektomi, vaginal histerektomiden daha sık uygulanmakla birlikte, vaginal histerektomi, prolapsusu olan, özellikle anatomisi uygun vakalarda uygulanmakta ve bu kararı cerrahın deneyimi de etkilemektedir. Bu değerlendirmeler ışığında ülkemizdeki diğer Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinikleri’nin de verileri doğrultusunda hem ülkemiz istatistiklerinin ortaya konulabileceği, hem de klinikler arası bilgi alışverişinin sağlanabileceği kanaatindeyiz |
2. | Gastrointestinal sistem fitobezoarları Phytobezoars of gastrointestinal system Cemal Kaya, Uygar Demir, Tahir Atun, Özgür Bostancı, Mustafa Arısoy, Şener Okul, Gürhan Işıl, Mehmet MihmanlıSayfalar 39 - 43 Amaç: Mide ve/veya ince bağırsak fitobezoarları nadir görülmekte ve zaman zaman akut batın bulguları ile kar- şımıza çıkmaktadır. Çalışmamızda mide ve/veya ince bağırsak fitobezoarlarına yönelik tanı ve tedavi yaklaşımını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Aralık 1999-Kasım 2010 tarihleri arasında fitobezoar nedeniyle ameliyat edilen hastaların kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Bu hastaların yaşları, cinsiyetleri, daha önce geçirmiş oldukları ameliyatlar, ek hastalıkları, başvuru şikayetleri ve uygulanan tedavi yöntemleri incelendi. Bulgular: Toplam hasta sayısı 6 (4 kadın, 2 erkek) olup, hastaların yaş ortalaması 63,3 yıl idi. Hastalardan 4’ü acil servise, 2’si ise elektif olarak polikliniğe başvurmuşlardı. İki hasta peptik ülser perforasyonu nedeniyle ameliyat edilmiş olup 1 hastada Diyabetes Mellitus (DM) var idi. İki hastaya batın ultrasonografi (USG), 2 hastaya ise bilgisayarlı batın tomografisi (BT) çekildi; ancak hiçbirinde fitobezoar tanısı radyolojik olarak konulamadı. Üç hastaya ameliyat öncesi yapılan gastroskopide mide fitobezoarı görüntülendi. Fitobezoarlar endoskopik tedaviye uygun olmadığından cerrahi tedavi uygulandı. Ameliyatta 2 hastadaki mide fitobeozarları gastrotomi ile, 1 hastadaki mide ve incebarsak fitobezoarları gastrotomi ve enterotomi ile, 2 hastadaki incebarsak fitobezoarları enterotomi ile çıkarıldı. İncebarsak perforasyonu olan hastada segmenter incebarsak rezeksiyonu uygulandı ve fitobezoar çıkarıldı. Ameliyat sonrası komplikasyon gözlenmeyen hastalar ortalama 7. günde taburcu edildiler. Sonuç: Fitobezoarlar mekanik barsak tıkanıklığının ender nedenlerindendir. Özellikle geçirilmiş mide ve duodenum ameliyatı öyküsü olan ve incebarsak tıkanıklığı bulgularıyla başvuran hastalarda fitobezoarlar da akla gelmelidir. |
3. | Ayaktaki aksesuar kemiklerin görülme sıklığı ve dağılımı The incidence and distribution of accessory ossicles of the foot Hilal Kır, Sibel Kandemir, Mehmet Olgaç, Onur Yıldırım, Gökhan ŞenSayfalar 44 - 47 Ayaktaki aksesuar kemikler genellikle asemptomatiktir. Aksesuar kemikler travma varlığında yanlışlıkla avulsiyon kırıkları olarak değerlendirilebilir. Yanlış ön tanıları azaltmak için aksesuar kemiklerin lokalizasyonları ve sıklığı iyi bilinmelidir. Çalışmamızda yaşları 21-83 arasında değişen, kadın ve erkek, 277 olguya ait, ayak bileği-ayak ön-arka ve yan radyografileri, aksesuar kemikler açısından retrospektif olarak incelendi. Aksesuar kemiklerin cinsiyete göre görülme sıklığı, dağılımı, bilateral ve bir arada olma durumları araştırıldı. İncelenen 277 olgunun %45,4’ünde aksesuar kemik saptandı. En sık görülen aksesuar kemikler aksesuar navikular kemik (%65,8), os peroneum (%16,6), os trigonum (%11,9), os vesalianum (%7,1), os subtibiale (%3,9), os talotibiale (%3,9), os intermetatarseum (%2,3) ve os interkuneiforme (%2,3) idi. Aksesuar kemikler, tüm kadın olguların %45,8’inde ve tüm erkek olguların %44,4’ünde görüldü. Kadın ve erkek olgularda en sık görülen aksesuar kemik, aksesuar navikular kemikdi. Aksesuar kemikler olguların %55,5’inde her iki ayakta, %30,9’unda sağ ayakta ve %13,4’ünde sol ayakta görüldü. En sık bilateral olarak görülen aksesuar kemik, aksesuar navikular kemikti. Olguların %10,6’sında iki farklı aksesuar kemiğin ve %2,6’sında üç farklı aksesuar kemiğin bir arada olma durumu saptandı. Böylece bölgemizde ayak aksesuar kemiklerinin görülme sıklığı ve dağılımı hakkında genel bir değerlendirme yapmış olduk. |
4. | Pars plana vitrektomi operasyonu uygulanan hastaların etyolojik dağılımları Etiologic distributions of the patients undergoing pars plana vitrectomy Saniye Üke Uzun, Dilek Güven, Çağrı TürkerSayfalar 48 - 51 Amaç: Kliniğimizde yapılan Pars Plana Vitrektomi (PPV) operasyonlarında etyolojik dağılımın incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Ekim 2008–Mayıs 2010 tarihleri arasında PPV uygulanan olgular hasta kayıtlarından retrospektif olarak incelendi ve etyolojik nedenler belirlendi. Bulgular: Hasta grubumuzu, yaş ortalaması 54,45 (4-84 yaş) olan 45’i erkek olmak üzere toplam 85 hastanın 90 gözü oluşturdu. Etyolojilerine göre değerlendirildiğinde; olguların %40’ı (36 göz) proliferatif diyabetik retinopati (PDR) komplikasyonları, %21,1’i (19 göz) yırtıklı retina dekolmanı (RD), %17,8’i (16 göz) makuler yüzey hastalıkları, %8,9’u (8 göz) penetran göz yaralanması (bunların 3’ünde göz içi yabancı cisim mevcuttu), %3,3’ü (3 göz) vitre hemorajisi, %3,3’ü (3 göz) masif submakuler hemoraji, %3,3’ü (3 göz) katarakt cerrahisi sırasında gelişen vitreye nükleus veya göz içi lens (GİL) düşmesi, %2,2’si (2 göz) endoftalmi olarak dağılım gösterdi. Gözlerin 14’üne ilave 2. operasyon gerekti; %64’ü (9 göz) nüks retina dekolmanı, %29’u (4 göz) geçirilmiş cerrahi sonrası oluşan epiretinal membran, (ERM) %7’si (1 göz) rehemoraji sebebiyle 2. kez opere edildi. Gözlerin 7’si nüks retina dekolmanı (%57-4 göz) ve cerrahiye sekonder epiretinal membran (%43-3 göz) sebebiyle 3. kez opere edildi. İki göz ise nüks dekolman (dev yırtıklı retina dekolman cerrahisi sonrası proliferatif vitreoretinopati gelişimi) sebebiyle 4. kez opere edildi. Ayrıca 12 göze ise önceki ameliyatında verilmiş olan silikonun alınması için mükerrer cerrahi uygulandı. Sonuç: Kliniğimizde geniş bir spektrumda uygulanan vitreoretinal cerrahi operasyonlarının literatürle benzer dağılımda; proliferatif diyabetik retinopati komplikasyonları, retina dekolmanı ve komplikasyonları nedeniyle daha sık yapıldığı saptanmıştır. |
OLGU SUNUMU | |
5. | Onyedi yaşındaki erkek hastada iktersiz primer sklerozan kolanjit-olgu sunumu Primary sclerosing cholangitis without jaundice in a seventeen years old male-case report Binnur Tağtekin Sezer, Önder Sezer, Şuayip Oygen, Can K. Çalışkan, Fatih BorluSayfalar 52 - 55 Primer sklerozan kolanjit (PSK), karaciğer içi ve dışı safra yollarında inflamasyon, fibrozis ve bunların sonucu geli- şen darlıklarla ortaya çıkan, idiopatik, kronik ve ilerleyici özellikte bir kolestatik karaciğer hastalığıdır. Genellikle erkeklerde ve 40’lı yaşlarda ortaya çıkar. PSK’le birlikte en sık görülen hastalık inflamatuar barsak hastalıkları (İBH)’dır. PSK ve İBH birlikteliği erkeklerde 2 kat daha sık iken, tek başına PSK kadınlarda daha sıktır. Genellikle sarılık ve kaşıntı ilk bulgularıdır. Bu makalede, normalden farklı olarak, nadir görülen örneğiyle hafif şiddette karın ağrısıyla kliniğe başvuran, 17 yaşında, beraberinde ek hastalık bulunmayan erkek bir primer sklerozan kolanjit vakasını sunmayı amaçladık. |
6. | Fetal over kist torsiyonu tanısında perinatal ultrason ve manyetik rezonans görüntülemenin rolü The role of perinatal ultrasound and magnetic resonance imaging in the diagnosis of fetal ovarian cyst torsion Alper Özel, Recai Duymuş, Aysel Bayram, Emin Çakmakçı, Nihat Sever, Zeki KarpatSayfalar 56 - 59 Fetal over kistleri dişi cinsiyetli fetüslerde abdominal lezyonların önemli bir kısmını oluşturmakta olup, çoğunlukla unilateraldir. Bu kistlerin büyük kısmı küçük ve asemptomatik olup spontan olarak rezorbe olabildikleri için klinik önem taşımazlar. Bununla birlikte büyük kistlerde torsiyon, kanama ve rüptür gibi olası komplikasyonlar cerrahi girişim gerektirebildiğinden tanı almaları önem taşımaktadır. 30 yaşında diyabeti ve hipertansiyonu olan gebede, ultrason ile fetal pelvik bölgede kistik lezyonu saptanan ve postnatal cerrahi sonrası hemorajik torsiyone over kisti kesin tanısı alan olgunun ultrason ve manyetik rezonans görüntüleme bulgularını sunmaktayız. |
7. | Primer böbrek kaynaklı küçük hücreli karsinom: Olgu sunumu Primary renal small cell carcinoma: case report Orhan Tanrıverdi, Mustafa Kadıhasanoğlu, Mustafa Aydın, Müveddet Banu Yılmaz, Cengiz MiroğluSayfalar 60 - 64 Renal küçük hücreli karsinom, ultrastrüktürel ve immunohistokimyasal olarak nöroendokrin ve epitelyal neoplazm karakteristikleri gösteren oldukça agresif ve uzak metastaz potansiyeli taşıyan, nadir bir malign tümördür. Küçük hücreli karsinomların yaklaşık %5’i ekstrapulmoner yerleşimlidir ve böbrek yerleşimine de oldukça az rastlanmaktadır. Tedavi olarak, nefrektomi ve sonrasında kemoterapi önerilse de yaşam süreleri oldukça kısadır. Vakamız, 75 yaşında, sağ renal pelvis yerleşimli, primer renal küçük hücreli karsinomu olan bir kadın hastaydı. Hastaya nefrektomi gerçekleştirildi ve patolojik değerlendirme sonrası, yüksek dereceli değişici epitel hücreli karsinom alanları da içeren küçük hücreli karsinom olarak rapor edildi. Kontrollerinde karaciğer metastazı saptanan ve 5 kür kemoterapi (sisplatin, etoposid) uygulanan hasta, tanı konulduktan 20 ay sonra yaşamını kaybetti. |
DERLEME | |
8. | Depresyon ve anksiyete bozuklukları Depression and anxiety disorders Oğuz Karamustafalıoğlu, Hüseyin YumrukçalSayfalar 65 - 74 Depresyon ve anksiyete bozuklukları tıbbi hastalıkların en sık görülenlerindendir. Depresyon ve anksiyete sıklıkla birlikte görülür ve de diğer tıbbi hastalıklara da çok sık eşlik ederek onların seyrini ve tedavi yanıtını olumsuz olarak etkilerler. Depresyonun klinik olarak farklı ve bazen tanısı zor olan birkaç alt tipi bulunur. Genel tıbbi durum bağlı anksiyete bozukluklarının yanı sıra, panik bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu, özgül fobi ve travma sonrası stres bozukluğu olarak bilinen beş ana anksiyete bozukluğu ve bunlarla ilişkili bozukluklar anksiyete bozuklukları ailesini oluşturur. Bu bozuklukların tanı ve tedavileri, psikiyatristler dışındaki hekimleri de, bu bozuklukların genel tıbbi hastalıkların seyrini ve prognozunu etkilemesi bakımından, ilgilendirmektedir. Bu yazıda depresyon ve anksiyete bozukluklarının, epidemiyoloji, fizyopatoloji, komorbidite, tanı ve tedavilerinin kısa ve güncel bir özeti yer almaktadır. |